Yazılarımız

Oksijen Bizi Öldürür!

Oksijen Bizi Öldürür!

Oksijen Bizi Öldürür!


Evet oksijensiz yaşayamayız! Dünya üzerinde bilinen tüm yaşam formlarının hemen hemen hepsi hayatlarını sürdürebilmek için oksijene ihtiyaç duyar, oksijen yaşam veren bir atom olmakla birlikte aynı zamanda bizi yaşlandırarak yavaş yavaş öldüren bir zehirdir…

Vücudumuzdaki her bir hücre başlı başına bir fabrika gibi çalışır. Bir görevi vardır, o göreve uygun şekilde üretim yapar ve genetik saatinin izin verdiği ölçüde bu üretime devam eder. Bu hücresel çalışma için temel hücre yakıtı oksijendir. Oksijen, vücudun temel ihtiyacıdır.

Yemeksiz ve gıdasız günlerce yaşayabilirsiniz, ama oksijensizliğe ancak birkaç dakika dayanabilirsiniz. Vücutta oksijenin gitmediği yerde dakikalar içinde hasar oluşur, hücreler ölmeye başlar.

Oksijen hayatın devamı için şarttır, ama ironik şekilde yaşlanmaya ve hücre hasarına da sebep olur. Nasıl bir fabrika çalışırken atık maddeler oluşuyorsa, hücrelerimizin oksijen kullanarak çalışmaları sonucu da birtakım atık maddeler açığa çıkar. Bu atık maddeler, oksijen moleküllerinin toksik biçimleri olan serbest oksijen radikalleridir. Serbest oksijen radikalleri, tıpkı demirin paslanması sürecine benzer şekilde, hücrelerimizin hasar görmesine sebep olur. Hücre yıkımına neden olur ve DNA‘larda hasara sebep olarak mutasyonlar oluşturur.

Vücut hücreleri bu hasara karşı savunmasız değildir. Yine fabrika örneğinde olduğu gibi, hücrelerimizde de oluşan hasarları ve arızalan tamir eden bir tamir bakım servisi mevcuttur. Bu tamir bakım servisi, hücrede oluşan hasarı an be an tamir eder. Fakat hasar sayısı arttıkça, tamir bakım servisinin kapasitesi yetmez. Oluşan hasarlar tamir edilemez ve kalıcı hasarlar yaşlanma sürecini başlatır.

Serbest oksijen radikallerinin hücrede sebep olduğu hasarları engelleyen ve hücrenin tamir mekanizmalarının gücünü artıran bileşenlere antioksidan adı verilir. Yani, antioksidanlar yaşlanma sürecinin önüne geçer ve yaşamı uzatmak için kullanılacak en önemli maddelerdir.

Antioksidanlar ayrıca pek çok hastalığın gelişiminden korumak ve tedavilerine yardımcı olmak görevinden de sorumludur. Kanserden Alzheimer hastalığına, romatizmal hastalıklardan bağışıklık sistemi bozukluklarına kadar pek çok hastalık ile serbest oksijen radikalleri arasında doğrudan bir bağlantı vardır ve antioksidanlar bu hastalıkların engellenmesinde ve tedavisinde rol oynar.

Vücudumuza zarar veren ve yaşlanmamıza sebep olan serbest oksijen radikallerinin büyük çoğunluğu, vücut metabolizması sonucu açığa çıkıyor. Ama dışarıdan da serbest oksijen radikallerine maruz kalıyoruz. Dış kaynaklar arasında serbest oksijen radikallerini artıran en önemli faktör, sigara içmek! Sigaranın sebep olduğu zararların çoğu, vücuda soktuğu yüksek seviyedeki serbest oksijen radikalleri sayesinde meydana gelir. Diğer serbest oksijen radikali kaynakları arasında, radyasyontarım ve böcek ilaçlarıkızartılmış gıdalarmobilya cilaları ve temizlik sıvıları sayılabilir

Oksijen derimizi ve organlarımızı oluşturan hücrelere, kemiklerimize kan hücrelerine zarar verir, DNA ve enzimlere hasar verir. Hücre zarlarımızı bozar ve sertleştirir. Bu da besinlerin hücre içi ve dışı hareketlerini zorlaştırır ve aynı zamanda çeşitli hormonlar için gerekli reseptörleri bozar. Bunlara testosteroninsülin ve tiroit gibi hormonlar da dahildir…

Hatta nefesinizi tutmak bu işlemi hızlandırır!

Peki oksijen tam olarak nasıl öldürür?

Demiri paslandırması veya yarısı yenmiş bir elmanın kahverengiye dönüşmesi ile aynı şekilde! Bu dönüşme süreci oksitlenme veya oksidatif stres olarak adlandırılır.

Enerji ihtiyacı hepimizin ortak bir gereksinimidir. Enerji üretme süreci metabolizma olarak adlandırılır ve tükettiğimiz yiyeceklere ve oksijenin varlığına bağımlıdır.

Enerji üretimi hücrenin içinde mitokondri denilen hücre organellerinde gerçekleşir ve sonuçta ortaya enerji molekülü yani ATP (Adenozin trifosfat) çıkar.

Aldığımız oksijenin %95 kadarı mitokondriye gider, ama %2-3’lük bir kısmı serbest radikaller olarak dışarda kalır.

İşte bu serbest radikaller hayati öneme sahip hücrelere zarar verirler.

Ayrıntılı olarak hangi materyale nasıl bir zarar verdiğini inceleyecek olursak;

DNA– hücrelerinize nasıl hareket edeceklerini, görevlerinin ne olduğunu söyler, eğer yapıları bozulursa hücrelerinize yanlış talimat verip işlev bozukluğuna yol açar bu da mutasyonla kansere yol açabilir.

Enzimler– Hücre içinde kimyasal reaksiyonları tetikleyen proteinlerdir. Bazı enzimler serbest radikaller tarafından oksitlenir ve DNA’nın hasar görmesinden sorumlu olur. Normalde bu enzimler serbest radikaller DNA’ya saldırdığında onları tutarak DNA’yı oksidatif hasardan korumakla görevlidirler, ama kendileri oksidatif hasar aldıklarında DNA korumasız kalır.

Mutasyon olarak adlandırılan bu genetik hasarlar hücre tarafından tamir edilemez ise hücreyi ölüme götüren metabolik süreci başlatan değişiklikler meydana gelir. Ancak sağlam doku hücrelerindeki genetik hasar hücrenin ölümüyle sonuçlanmaz ise yıllar sonra kansere neden olabilmektedir. Hücreler öldüğünde ise genetik yaşlanma meyana gelir.

Hücre zarları; hücrenin dış kısmında bulunan, molekülleri özelliklerine göre hücre içine alan veya dışarı bırakan katmandır. Bütün bitki ve hayvan hücrelerinde bulunan canlısaydamesnek ve seçici geçirgen bir zardır.

Hücre zarları yağ, protein ve karbonhidrat bazlıdır aynı zamanda hücrenin içinde yer alan endoplazmik retikulum ve hücre çekirdeği gibi organellerin de kendi hücre zarları vardır. İşte serbest radikaller bu hücre zarlarına da saldırırlar ve bu sürece lipid peroksidasyon denir. Bu 200’ün üzerinde farklı hastalığa yol açar ki bunların arasında ALSkanserkalp yetersizliğiAlzheimerParkinson gibi hastalıklar vardır…

Oksidatif stres hayatın kaçınılmaz bir parçasıdır, çünkü oksijensiz yaşayamayız, ama bu dejeneratif hastalık bizim için kaçınılmaz bir kader değildir. Kilit nokta vücutlarımızın aşırı derecede serbest radikaller üretmesinin olası nedenlerini bulmak ve doğru önlemleri almaktan geçiyor.